Toygun Atilla: Baykar Yönetim Kurulu Başkanı, TEKNOFEST Yönetim Kurulu Başkanı ve Türkiye’nin ilk insansız savaş uçağı Kızılelma’nın mimarı Selçuk Bayraktar ile birlikteyiz. Selçuk bey, Teknofest’te özel bir heyecanınız ve ilginiz var. Aynı zamanda birlikte gezdiğimizde insanların size ilgisini de gördüm. Sizin de onlara ilgisini gördüm. Orada çocuklarla gençlerle konuşmalarınıza şahit oldum. Hepsinin Türkiye’ye ait umudur var. Bu umut sizde nasıl bir geleceğe yönelik heyecan yaratıyor, nasıl bir umut yaratıyor?
Selçuk Bayraktar: Teknofest bizim için de çok büyüleyici bir ortam. İlk yılından itibaren eşimle ve çocuklarımla bu alanda olduğum an masal diyarından bir ortama dönüştü ve hepimizi büyüledi. Teknofest hepimizi bir umut veriyor.
Bir yandan da gündem ne olursa olsun Teknofest’e geldiğinizde bambaşka bir dünyaya gelmiş gibi oluyorsunuz. Her gün yüz binlerce gencimiz Teknofest’i ziyaret ediyor. Toplamda bir milyondan fazla öğrencimiz, gencimiz Teknofest’i ziyarete geliyor. Onlarla duygusal bir bağ kurduk, bir bağ yakaladık.
Toygun Atilla: Siz insanlara dokunuyorsunuz. İnsanlar size dokunuyor. Bugün burada tarkan olsa bu kadar ilgi görmezdi. Peki bunu sonrası nasıl?
BAYRAKTAR: TEKNOFEST ÖĞRENİLMİŞ ÇARESİZLİĞİ YIKMAK İÇİN DÜZENLENİYOR
Selçuk Bayraktar: Teknofest’i 2018’de ilk yaptığımızda bu kadar büyüyeceğini biz de düşünmemiştik. Biz X, Y kuşağı olarak aslında belki de “Acaba” kuşağıydık. “Acaba başarabilir miyim, yapabilir miyim?” kuşağıydık. Bizim dönemimizde böyle dünyaya nam salacak bir teknolojiyi icat etme hayalini yaşayan ya da astronot olacağını söyleyen çocuklarla dalga geçilirdi. Bu yüzyıllardan beri süregelen kanımca kanıksanmış bir öğrenilmiş çaresizlik.
Bir işi yapabilmek için önce onu yapabileceğine inanmak lazım. Teknofest bu öğrenilmiş çaresizliği yıkmak, ülkemizin yüksek teknolojide büyük işler başarabileceğini göstermek için düzenleniyor.
“TEKNOFEST VOLKAN PATLAMASI GİBİ BAŞLADI”
Teknofest yüksek hızlı bir şarj istasyonu. Teknofest hem hava gösterileri hem de içerideki aktiviteleriyle her an sizi büyüleyen rengarenk bir dünya. İşte o acaba sorularının, o öğrenilmiş çaresizliğin yıkılması da ancak böyle etkinliklerle mümkün diye yola çıktık. Beklediğimizden çok daha fazla ilgi oldu, bir volkan patlaması gibi başladı Teknofest. İlk yıl şayet tersi olsaydı bugün böyle olmazdı. Bugün 1 milyondan fazla öğrenci başvuruda bulundu. Teknoloji yarışmalarına ilk yıl bu sayı 20 bindi, ikinci yıl 50 bin oldu, üçüncü yıl 100 bin, dördüncü yıl 200 bin oldu. Sayı hep katlanarak arttı.
Cumhuriyet’in 100. yılında ise bir milyon öğrenci başvurdu. Bu ormanın ne kadar büyüdüğünü ve kök salmaya başladığını gösteriyor. Bu ne ormanı? İnsanlık için, milleti için, dosdoğru bir ahlak ve etikle medeniyetimizin güçlü köklerinden beslenerek dünyaya yüksek teknoloji üreten, bilim geliştiren bir neslin müjdesini veriyor.
“İHA YOLCULUĞUNA ÇIKTIĞIMIZDA 10 KİŞİYDİK, ŞİMDİ BAYKAR AİLESİ 3500 KİŞİ”
Bizler insansız hava aracı yolculuğuna çıktığımızda 10 kişilik çok küçük bir ekiptik. Bugün Baykar Ailesi 3500 kişiyle tüm dünyaya nam salmış insansız hava araçlarımızı geliştiriyor. Bunun çok daha büyüğü var. Savunma sanayinin her kolunda yüzbinler gelişiyor. Adeta bir tsunami gibi büyük sürprizleri müjdeliyor.
Yaşadığımız devirde sadece bilgiye hükmedenler, bilgiyi geliştirenler, sadece üretenler değil, teknolojiyi geliştiren medeniyetler tam bağımsız olabiliyor. Medeniyetler için neredeyse okuma yazma bilmek kadar önemli teknolojiyi geliştirebilme kabiliyeti. Dünyaya baktığımızda teknoloji geliştiren ülkelerle geliştirmeyen ülkelerdeki farkı görebiliyoruz. Biz Teknofest’i medeniyet meselesi olarak gördük ve böyle yola çıktık.
“TEKNOFEST EN DEZAVANTAJLI ÇOCUĞUN BİLE UÇAĞA DOKUNUP UZAY PROGRAMINI GELİŞTİRME HAYALİ KURDUĞU BİR ETKİNLİK”
Teknofest’i ilk İstanbul’da düzenleme kararı almıştık. Cumhuriyet’imizin 100. yılında bu yıla yakışır bir şekilde Ankara’da çok büyük bir coşkuyla devam ediyoruz. Çok büyük bir teveccüh var. Burada proje yarışmalarımız dışında, 10 farklı alanda girişim yarışmalarımız var. 6’sı Ankara’da 4’ü de İzmir’de düzenleniyor. Teknofest’in merkezi, kalbi olan asıl yapılma sebebi olan teknoloji yarışmaları bulunuyor. Bunun yanında çadırlarda kurumlarımızın fuar etkinlikleri var. Bunlar ticari maksatlı değil. Teknofest en dezavantajlı çocuğun bile bir uçağa dokunup belki ülkemizin uzay programını geliştirme hayalini kurup yolcu edildiği bir etkinlik.
Çadırlardaki etkinlikler de hep eğitici, merak sarmaya yönelik, sevdirmeye yönelik etkinlikler. Teknofest’in büyüsü de tam burada bu sevgiyle başlıyor.
BAYRAKTAR, DAVET EDİLDİĞİ ABD UÇAK GEMİSİ USS GERALD R. FORD’DA NELER YAŞADI?
Bayraktar, davet üzerine gittiği ABD donanmasına ait dünyanın en büyük uçak gemisi USS Gerald R. Ford’da yaşananları da anlattı.
Toygun Atilla: Sizin teknoloji ve bilim anlamında Türkiye’ye kattığınız şeyler yurtdışında da anlam buluyor. Geçen hafta Amerikalılar sizi kendi uçak gemilerine davet ettiler. Ne oldu o gün orada?
Selçuk Bayraktar: Bu uçak gemisi dünyanın en üst nesil uçak gemisi. Ülkemizin de dünyanın ilk SİHA gemisi dediğimiz TCG Anadolu gemisi var ve geçtiğimiz aylarda milletimizle buluştu. Biz deniz havacılığında devrim niteliğinde olacağını düşündüğümüz Bayraktar TB3 dediğimiz bir platform gerçekleştiriyoruz. Yine Kızıl Elma dediğimiz ülkemizin insansız savaş uçağı da TCG Anadolu’da görev yapacak, kendisi kalkacak şekilde tasarlanıyor. Bu ikisi göreve gelebildiğinde yan yana o kadar büyük kuvvet çarpanları oluşturmuş oluyorsunuz ki, bir kere gemiyi nispeten daha ufak olduğu daha maliyetli oluyor işletmesi, üzerine bir de silahlı insansız hava aracı koyuyorsunuz. Yani binlerce kilometreyi gözetleyebilen bir kişi unsuru olan ve helikopterlere göre çok daha ucuz maliyetli bir insansız hava aracı koyuyorsunuz.
“AZERBAYCAN’DA TÜRK ORDULARI DÜNYA TARİHİNE GEÇTİ”
Bunun yanında daha süratli, daha hızlı ve daha vurucu bir gücü koyduğunuzda, bu kadar kuvvet çarpanı bir araya geldiğinde, bizler dünyada SİHA’larla kazanılan ilk savaşı Azerbaycan’da Türk orduları kazandı ve dünya tarihine geçti. Bu bir paradigma değişimiydi muharebe açısından. Bunun yanında bahsettiğim kuvvet çarpanlarıyla bir teknolojiyi geliştirmiş olursak muharebe tarihinde bu bir devrim olacak.
“DRONE SAVAŞLARI BAŞLADI”
Bir yandan da bizler o kaybettiğimiz konvansiyonel teknolojiyi geliştirmekle, kaybettiğimize göre kısa yoldan geri kazanmış olacağız. Çünkü o konvansiyonel yoldan gitmeye kalksak geri kalırız. O İkinci Dünya Savaşı’nda gelişmiş bir teknolojinin devamı. Örneğin; dünyada hayatımıza ilk araç telefonları, ardından cep telefonları girdi. Şimdi akıllı telefonlarla hayatımıza devam ediyoruz. Eski telefonlar hayatımızda yok. Yani o eski teknolojinin devamı olarak yola devam edenler ortada yok. Yıkıcı inovasyon dediğimiz böyle bir şey. Yani yenilik o geçmiş teknoloji ne kadar mükemmel ve ileri de olsa onun devrini kapatmış oluyor. Mesela tankın devri de kapandı. Dünyada en fazla tank imha eden hava aracı oldu. Tankların imhası zayıf veya teknolojik açıdan düşük araçlar olduğu için olmadı. Gelen yeniliğin geçmiş teknolojiyi atıl haline getirmesinden kaynaklanıyor.
“İNSANI ETKİLEYEN ÇOK HASSAS İŞLEYEN BİR TEKNOLOJİ ÜSSÜ”
O teknolojinin özelliklerini görmek maksatıyla o davete gittim. Teknolojiyi geliştirmişler, davet ettiler. Bizi en iyi şekilde ağırladılar. Türk subayları da vardı. Ziyaret ev sahipleri açısından “böyle teknolojilere sahibiz” diye bir güç gösterisiydi. İnsanı etkileyen, çok hassas bir şekilde işleyen bir teknoloji üssü orası. Onlarca uçak aynı anda havaya kalkıyor. Sonrasında dönüp iniyorlar. Müthiş bir kuvvet çarpanı ama bir yandan da deniz havacılığının geleceğine bakacak olursak bu uçaklar insanlı olduğundan, bizler de insansız hava araçlarının yeni parodigma olduğunu, yeni dönem olduğunu bilerek bu yola girdiğimizden bu teknolojiyi de inceledik. Çok verimli bir geziydi. Tabii aynı zamanda savaş uçakları benim çocukluğumdan bu yana bir tutku. Azerbaycan’da, Bakü’de kendimizi geliştirdiğimiz Akıncı’nın kolunda MIG-29 ile uçtuk.
Toygun Atilla: TGC Anadolu’ya sizin yaptığınız Bayraktar’ın inişiyle ilgili bir projeniz var. Bu neyi değiştirecek?
Selçuk Bayraktar: Bayraktar TB3, kısacık bir pisti olan bir gemiye inebilir. Gemiler çok ufak pistlere sahip hava üsleri. Hava gücünü gemiyle başka bir yere aktarabiliyorsunuz. Yoksa uçağın menziliyle ve hava aracının dönüp bir yere inmesi gerektiğinden orada kısıtlısınız. Dolayısıyla geminin gidebildiği her yer bir hava üssüne dönüşmüş oluyor. Bu durum bugüne kadar insanlı uçaklarla yapılıyordu. Keşif unsuru olarak da genelde insanlı uçaklarla yapılıyordu. Bir keşif platformu olarak helikopter kullandığınızda çok daha kısa süre uçmanız gerekiyor, çok daha maliyetli oluyor. Bunun yanında çok daha fazla bakım ihtiyacı oluyor. Bir saat uçtuğunuzda 8-10 saat bakım ihtiyacı oluyor.
Eğer bir pistiniz varsa, sabit kanatlı çok daha basit bir platformla çok daha az maliyetle, helikopter veya insansız hava araçlarıyla çok daha uzun menzilli bir platformda daha süratli uçan bir platformda inip kaldırmak büyük bir imkan ve binlerce km öteyi görmenizi sağlıyor. Kısa kalkış iniş yapabilecek uçaklar da pek yok.
“YAPAY ZEKA İLE EN İYİ PİLOTU YETİŞTİRMİŞ OLUYORSUNUZ”
Dolayısıyla insanı riske atmanızdan çok daha tehlikeli görevlere verilebiliyorsunuz. Pilotları sürekli eğitmeniz gerekiyor uçaklarda. Uçak gemisinden inip kalkma gibi bir kabiliyete sahip olabilme çok karmaşık bir iş. Binlerce kez tekrar edilmiş bilgiyle yapılan bir iş. İnsanın sürekli onu tekrar etmesi gerekiyor. O yetenekleri canlı tutmak için sürekli tekrarlamak gerekiyor. Çok hassas bir iş. Bunu bilgisayarla yaptırdığınızda bütün hepsinden kurtulmuş oluyorsunuz. İnsanın getirdiği o eğitim yükünden kurtuluyorsunuz. Yapay zeka ile en iyisini geliştirdiğinizde en iyi pilotu yetiştirmiş oluyorsunuz.
“SİVİLLERE YA DA SUÇ İŞLEYEBİLECEK BİR ÜLKEYE BU TEKNOLOJİYİ VERMEK İSTEMEYİZ”
Toygun Atilla: İnsansız hava uçaklarını sattığınızda kırmızı çizgileriniz var mı?
Selçuk Bayraktar: Öncelikle satabilmemiz için devletten izin almanız gerekiyor. İnsanlığın zararına kullanılacak bir teknolojiyi, sivillere ya da suç işleyebilecek bir ülkeye bu teknolojiyi vermek istemeyiz, zaten ülkemiz de buna izin vermez. Teknolojinin her bir unsuruyla suç işlenebilir. Sizin sorumluluğunuz bunu nereye kadar engelleyebildiğiniz oraya kadar. Bugüne kadar kötüye kullanımla ilgili gelen bir bilgi yok. Olursa elbette üzülürüz.
“BAYKAR’DA HER SİYASİ GÖRÜŞ VE İNANÇTAN İNSAN OLABİLİR AMA YALAN SÖYLEYEMEZ”
Toygun Atilla: İnsanlar sizi pop yıldızı gibi görüp ilgi gösteriyor, bu sizde nasıl bir duygu uyandırıyor? Herkes sizinle konuşup fotoğraf çektirmek istiyor. Bu nasıl bir duygu?
Selçuk Bayraktar: Bütün dünyada bir kutuplaşma var, bunu görüyoruz. Özellikle sosyal medya da bunu bilerek veya bilmeyerek artırdı. Daha fazla etkileşim uğruna yapılan içerikler, reklamla insanları derinlemesine biledi. Yanyana otururken bir anda birbirimizden kopmaya başladık. Bilerek ve isteyerek yapıldığını düşünmüyorum. Dünyadaki girişim ekosistemi en tepeye birinci sıraya sadece para kazanmayı koyduğunda böyle oldu. Para kazanma ikinci cümle olsaydı böyle olmayacaktı. İlk cümle insanlığa yarar sağlayacak teknolojiler geliştirmek olsaydı, ikinci cümle para olsaydı sonuçlar böyle olmayacaktı. Tabii ki yararlı işler de yapıldı ama yan etkileri de bunlar oldu. Bazen böyle arızalar olabiliyor.
Bir sürü iftiraya bizler de maruz kalıyoruz, etkilenenler de muhakkak oluyordur. Ama olabildiğince hem kendi müesseselerimizde hem de böyle Teknofest gibi kamuya mal olmuş etkinliklerin hepsinde hep şunu öne koyduk;
Bir kere insan eşref-i mahlukat. Yaratılmışların en kıymetlisi. Yeryüzünde 1,5 milyon türde canlı var. İnsan tek. Hissedebilen insan, düşünebilen insan, ben insanım diyebilen tek varlık insan. Bütün canlılar alemi çok özel ama biz tekiz. Bütün insanlık bir aslında. Müesseselerimizde de böyle yaptık Baykar’a her hayat tarzından, her inançtan ekip arkadaşımız katılabilir. Türkiye’de bunu çok görmüyorum. Başörtülü diye üniversiteyi birincilikle bitiren arkadaşlarımızın alınmadığını da gördük. Bu çok kısır bir şey. Biz asla bunu yapmadık. İnsanları özdeğerleriyle değerlendirdik. Baykar’da her siyasi görüşten, her hayat görüşünden, her inançtan ekip arkadaşımız olabilir ama yalan söyleyemez. Gökyüzü yalan kabul etmez. Bizim yaptığımız iş de fizik kanunlarıyla ve bununla aşık atamazsınız. En tepeye değerleri koyduğunuzda, insanın değerininin de oradan geldiğini görüyorsunuz. Çünkü insan biyolojik olarak baktığınızda diğer canlılardan çok farklı değil ama insanın aklı, zekası, duyguları, seçimleri var. Buradan baktığınızda insanın ayrı bir değer olduğunu görüyorsunuz. Biz hep bunu uygulamaya çalıştık. Sizinle olan dostluğumuzda da ne hayat ne siyasi görüşünüzü sorgulamadım. Sohbetimiz temel değer üzerinden başladı. İnsanlara bakınca onu görmek lazım. Siz öyle baktığınızda insanlar da size öyle bakıyor.
“İNSANLAR BENİ SEVİYORSA YÜRÜDÜĞÜMÜZ YOLDAN, VERDİĞİMİZ MÜCADELEDEN DOLAYI SEVDİKLERİNİ DÜŞÜNÜYORUM”
Burada yüzbinlerce genç kardeşimi görüyorum ve çok mutlu oluyorum. Bir yandan da çok büyük sevgi duyuyorum. Onların yapacakları işleri görüyorum. Hepimizin içinde iyilik var. İyi bakarsanız iyilik, kötü bakarsanız kötülük büyüyor. İnsanların beni sevdiğini söylüyorsunuz ama ben de insanları çok seviyorum. Temelinde inancımız da bunu emrediyor. Yaradılanı severiz yaradan da ötürü. İnsanoğlu çok kıymetli, tüm canlılar çok kıymetli, ama insan çok daha özel. İnsanlar beni seviyorsa yürüdüğümüz yoldan, verdiğimiz mücadelen dolayı sevdiklerini düşünüyorum. Onlarla beraber yürümekten de çok büyük mutluluk duyuyorum. Kocaman, milyonları aşan bir takımla milli teknoloji hamlesi idealini gerçekleştirmek için yürüyoruz. İnşallah insanlığın ve ülkemizin faydasına olur.
SELÇUK BAYRAKTAR POLİTİKAYA GİRECEK Mİ?
Toygun Atilla: Selçuk Bayraktar politikaya girecek mi?
Selçuk Bayraktar:Benim hiçbir zaman bir gün siyasette olayım, cumhurbaşkanı olayım diye bir hayalim olmadı. Ama çocukluğumdan beri uçak yapma, uçak uçurma hayalim oldu, pilot olma hayalim oldu. Sonrasında ilerleyen yaşlarda ülkemizin havacılık sanayisini kurma hayalim oldu. Sonrasında robotike merak sardım. Robot uçaklar yapma hayalim oldu. Ülkemizin ilk insansız robot uçağını mini İHA’yı yaptım. Baykar’da bugün insansız hava araçları var, helikopterler var. Baykar’ın yeri bir kampüs gibi. Kendi öz kaynaklarımızla yaptık. Bir geliştirme bedeli almadık. Bayraktar TB2 sonrasında Akıncı, sonrasında bütün yolculuğun en başından beri hedefimiz Kızıl Elma’ydı. o da nasip oldu. 2023’te milletimize söz vermiştik ilk uçuşunu yapacak diye. 2023’e bir ay kala verdiğimiz sözden de önce ilk uçuşunu yapmak nasip oldu, gösteriler yaptı.
Bütün bu serüven boyunca biz silahlı kuvvetlerimizle birlikte sırt sırta yıllarca kadın ve erkek mühendisler olmak üzere ekibimizle beraber Güneydoğu’daydık. Zeytindalı’nda, Fırat Kalkanı’nda cephe hattındaydık. Ondan öncesinde mini İHA’lar ve İHA’lar varken yine oradaydık. Benim hayatta en çok tatmin olduğum işlerden biridir. Binlerce saat eğitim ve operasyon bölgesinde teknik çalışma yürütmüşümdür. Saatlerce takip eder düşünürsünüz bunu daha nasıl geliştiririm diye. Şu duygu beni hep mutlu etmiştir ve hep onun peşinden gitmişimdir. Ben burada faydalı bir iş yapıyorum.
“TÜRK EVLADININ TASARLAMASI BENİ İNANILMAZ MUTLU EDİYOR”
Teknofest’de de de yüz binlerce gencimizi görüyoruz. Bu gençler milletimize faydalı işler yapacaklar. Onlarla bir olmaktan, buna vesile olmaktan büyük mutluluk duyuyorum. Yine Baykar’da da benzer duyguyu yaşıyorum. Gencecik kardeşlerimiz geliyor, ben biraz abileri gibiyim. Bu çocukların böyle şeyleri yapabildiğini görmek, bunu bir Türk evladının tasarlaması beni inanılmaz mutlu ediyor. Böyle hayallerim oldu.
Tabii şunu da gördük, bu mücadeleyi verirken sadece olayın teknik değil, teknik olarak en mükemmel sistemi bile yapsanız hep ne görüyorsunuz; uçakların, arabaların bir kusuru değil de belki o dönem siyasi toplumsal unsuların etki ettiğini görüyorsunuz. Siz ne kadar en mükemmel şeyi bile yapsanız belki türlü bahanelerle ve elbette bütün bu çalışmaları garanti altına almak adına bu toplumsal mücadeleyi yürütmeye başladık.
“İLK TAŞ TERÖRİSTLERDEN DEĞİL DE…”
İlk SİHA’lar uçtuğunda aslında gizliydi. İlk taşın teröristlerden değil de, taşların daha büyük yerlerden geldiğini Meclis’ten, CHP’li bir milletvekilinden geldiğini gördük. Sezgin Tanrıkulu’ndan geldi ve sistematik olarak sürekli arttığını gördük. Neredeyse hiç kesilmedi. Yüzlerce gönüllüsüyle yaptığı işin kirli bir siyasi kampanyaya dönüştürüldüğünü gördük. Sonrasında mahkemeye verdik ve bütün mahkemeleri kazandık. İşin toplumsal etkisi büyüdükçe bir anlamda sadece bir laboratuvarda değil de işin rengini değiştirir hale getirdiğinizde; insansız hava araçları biliyorsunuz İsrail’den alınıyordu. Şu an dünyada neredeyse insansız hava araçlarının adı Bayraktar oldu. Bayraktar’a marşlar diziliyor, madalyalar veriliyor. Dünyada böyle bir muamele görürken bir taraftandan demek ki içeride bizim çözülmemiş meselelerimiz var. Bunların çözülmesi gerekiyor. Bunlar ancak toplumsal dönüşümle mümkün olabilir. Bizde bu yolda milli teknolojisi idealini gerçekleştirme yolunda sonuna kadar kadar mücadele edeceğiz. Mücadele neyi gerektiriyorsa onu yapacağız.
Benim böyle bir hayalim yok ama mücadele politikaya girmeyi gerektiyorsa korkup da geri dönecek değiliz. Verdiğimiz mücadelede her türlü riski almıyor muyuz? Uçaklarımız dünyanın en fazla ülkesine ihraç edilen uçaklar. Hatta gelirlerimiz dünyada eşi benzeri olmayan bir şekilde bir savunma saniyi şirketi açısından yüzde 82’si. Böyle bir örnek dünyada bile çok çok az. Bu kadar büyük bir mücadele verirken, aynı zamanda ülkelerin güvenliği için kullanılan sistemler.
Bu kadar dünyada biliniyorken, Azarbaycan’daki harekatı düşünün. Ne kadar düşmanlık yapıldı. Azerbaycan bu hareketı kendi topraklarında yaptı. Dünyanın her tarafından her yerinden tehditler, amborgalar yağdı. şimdi bunlardan korkmayıp, mücadelenin verilmesi gerekiyorsa, farklı şekilde verilmesi gerekiyorsa vereceğiz.
Böyle bir hayalim olmadığı gibi, yaptığımız işi insanlığın, ülkemizin faydasına yapıyoruz. Sadece insansız hava aracı değil, uzay çalışmalarımız da var. Bir yandan yürüyecek o kadar çok yolumuz ve buradaki yüzbinlerce gençle yapılacak o kadar çok iş var ki…
Bir yandan da buradaki yüz binlerce gencimizin gözlerindeki o ışıltıyı, umudu gördüğünüzde daha büyük bir tatmin yok insanın hayatında. Çünkü siz sadece kendi eserinizi yapmıyorsunuz, buradaki yüzbinlercesi çok daha büyüğünü yapacak onu biliyorsunuz. Buna hep birlikten vesile olmuş oluyoruz. Bu ortam gerçekleşsin diye on binlerce kişi çalışıyor. İnsanlar da bizi teveccüh gösteriyor. Biz de onları görünce çok mutlu oluyoruz.
Olduğumuz yerde mutluyuz, bu mücadeleyi verdiğimiz sürece mutluyuz, tam da duygularımı ifade eden cümle bunlardır.
patronlardunyasi.com